Deniz Gezmiş ile ilgili bir belgesel yapan Can Dündar, idamların 40. yılında o mektubu okurlarıyla paylaşmıştı.
İstanbul Üniversitesinde öğrenci odası... Odanın başucunda dev bir Che Guevera posteri asılı...
Bir köşede bazı öğrenciler öldürülen arkadaşları Vedat Demircioğlu’nun fotoğrafının altına “6. Filo defol” yazıları yazıyor.
68 gençliği 6. Filo’yu “karşılamaya” hazırlanıyor. Odanın orta yerinde koca bir masa... Masanın etrafında dönemin öğrenci liderleri...
Cihan Alptekin... Harun Karadeniz... Deniz Gezmiş...
Alman ZDF televizyonunun kamerası orada...
Amaçlarını soruyor Harun Karadeniz’e...
“6. Filo’nun Türk limanlarına girmesini engellemek... Bölünmez, bağımsız ve sosyalist bir Türkiye...”
Dönemin gazetelerinden 6. Filo’nun geliş tarihinde bir Alman TV ekibinin Türkiye’deki öğrenci liderleriyle röportajlar yaptığını okuyunca hemen o görüntünün peşine düştüm.
O yıllarda yayında olan bütün Alman televizyonlarının arşivlerini deştik.
Sonunda Vedat Açıkgöz’ün yardımıyla görüntüyü ZDF’in arşivinde bulduk ve hazırladığımız “Delikanlım” belgeseline koyduk.
Deniz, asılışının 40. yıldönümünde Che’nin posterinin altından, ilk kez bakacak bize doğru...
Halit Çelenk’in kızı sevgili Serpil Çelenk Güvenç de 40. yıl için benim gibi heyecanla arşive girdi. O dönem dünya ve Türk basınında çıkan yazıları derleyen çok önemli bir kitap çıkardı. (“Darağacına Mektuplar”, İmge, 2012)
Aylar önce önsöz yazmam için kitabın taslağını getirdiklerinde bir sayfaya geldim, çakıldım.
7 Nisan 1972 günü, yani idamlara 4 hafta kala, Tercüman gazetesinin 2. sayfasında Ahmet Kabaklı’nın köşesinde bir mektup yayımlanmıştı.
Mektubu Amerika’dan yollayan, Turgut Özal’dı.
DPT müsteşarlığından ayrılmış Dünya Bankası’nda danışmanlığa gitmişti.
Mektubunda o günlerde Washington Post’ta Boğaz Köprüsü’nü öven bir makalenin yayımlandığından söz ediyor ve köprünün Türkiye’deki solcular tarafından nasıl “tenkitlere maruz kaldığını” hatırlatıyordu.
Mektubun devamını aynen alıntılayacağım:
“Muhterem Ahmet beyefendi,
Teknik Üniversite duvarlarına, bir tarafa köprü karikatürü, diğer tarafa da 6. Filo’yu koyarak ‘Köprü ve bekçisi’ diyen komünistlerin, aslında neyin peşinde oldukları bugün daha iyi anlaşılmıyor mu?
Bir senelik bir Örfi İdare, bütün melanet ve hıyanetlerini meydana çıkardığı gibi, Türkiye’nin kalkınması için sarf edilen insanüstü gayretlere yapılan insafsız hücumların kasti hüviyetlerini de ortaya çıkarmıştır. Zaman, muhakkak durumu daha iyi gösterecektir.
Tarihten, tecrübeden ders alacak mıyız, yoksa sözde bir acıma duygusu ile karıştırılan, aslında maksatlı birtakım oyunlara alet olarak Türkiye’yi yıkmak isteyenlere bir şans daha mı vereceğiz?
Türkiye hiçbir zaman komünist olmayacaktır, ama kalkınma yolunda kaybettiğimiz zamanları geri getirmenin mümkün olmamasından korkuyorum.”
Türkiye Turgut Özal’ın tavsiyesine uydu, “bir şans daha vermedi”, “acımadı”, astı evlatlarını...
O günden beri boynunda kanlı bir urla yaşıyor.
Bunun utancını da o dönem elleri “Evet” diye kalkan, nice sonra demokrasi havariliğine soyunan isimler taşıyor.