Anasayfa
06 Mayıs 2019 ( 4141 izlenme )
Reklamlar

Yunan Halkının acı günü

Kadir Mısıroğlu hayatını kaybetti


Türkiye ve Atatürk ile ilgili söylediği sözler nedeniyle tepki çeken tarihçi yazar Kadir Mısıroğlu hayatını kaybetti. 86 yaşındaki Mısıroğlu bir süredir Acıbadem Altunizade Hastanesinde tedavi görüyordu.

Kurtuluş Savaşı ile ilgili olarak sarf ettiği "Keşke Yunan galip gelseydi" ifadeleriyle tepki çeken kısa süre önce de “Türkçüler, Ziya Gökalp'i adam zanneder, bir Yahudi'nin sistemini Türkiye'ye adapte etmiştir” sözleriyle gündeme gelmişti.

Diyanet İşleri Bakanı Ali Erbaş’ın Kadir Mısıroğlu’na üniforması üzerindeyken gerçekleştirdiği ziyaret de uzun süre gündemde kalmıştı.

Kadir Mısıroğlu, 24 Ocak 1933 tarihinde Trabzon’da dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Akçaabat’ta tamamladıktan sonra lise öğrenimini Trabzon şehrinde tamamladı. Ardından 1954 senesinde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde eğitime başladı.

1964 senesinde ilk eseri olan “Lozan Zafer mi Hezimet mi?” kitabının ilk cildini yayınladı. Aynı sene Sebil Yayınevi’ni kurdu. 1970 senesinde genişletilmiş ikinci kitabı 5816 sayılı kanuna muhalefet gerekçesiyle toplattırıldı. Hakkında dava açılan Mısıroğlu, 1974 genel affı sayesinde ceza almamıştır.

1970 senesinin Ocak ayında, Millî Türk Talebe Birliği'nde Harf Devrimi ile alakalı verdiği bir konferansı dava bahane edilerek, hakkında Eskişehir Örfi İdare Mahkemesi'nce mahkûmiyet kararı verildi. Daha sonra 1976 yılının başından itibaren İslami bir dergi olan Sebil dergisini çıkarmaya başladı. Bu dergideki birtakım yazılarından dolayı kısa bir müddet sonra hakkında 163. maddeye istinaden sayısız dava açıldı.

Kadir Mısıroğlu ile ilgili Sami Menteş'in yazısı
Kendisini “tarihçi” olarak tanıtmasına rağmen, bugüne kadar söylediklerinin birçoğu yalan çıktı. Cumhuriyet devrimlerine tepkisini kafasına fesini geçirerek göstermesiyle, gece gündüz Mustafa Kemal Atatürk’e ve Milli Mücadele’ye ettiği hakaretlerle hafızalara kazındı Kadir Mısıroğlu.

Adeta, karşı devrimin ete kemiğe bürünmüş hali. Nerede Cumhuriyet, Atatürk düşmanı varsa, hemen kol kanat gerdi, destek verdi; onların her söylediğini baş tacı edip ekranlarda, yazılarında aktardı. Şeyh Said'den "Milletin imanını kurtaran kahraman" diye bahsetmiş, hızını alamayıp “Şeyh Said Kürt, Cumhuriyet tarihinin en büyük adamı, en saygı duyduğum adam. Çünkü Allah nizamı namına karşı, küfre karşı yiğitçe çıkmış” diyebilmişti. Milli Mücadele düşmanlığını ise hiç dizginleyemeyip "Beni tefe koyarlar ama keşke Yunan galip gelseydi. Ne hilafet yıkılırdı. Ne şeriat yıkılırdı. Ne medreseler lağvedilirdi. Ne hocalar asılırdı. Hiç biri olmazdı” sözlerini kullanmıştı.

Cumhuriyet’e olan kini gözlerini kör etmiş, aklını esir almıştı. Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşı’nın aslında çok önemsiz bir mücadele olduğunu, I. İnönü ve Dumlupınar Meydan Muharebeleri’nin aslında olmadığını, Büyük Taarruz sonrasında Mustafa Kemal’in İzmir’e nasıl geldiğini bile bilmediğini, Vahdettin’in bir kahraman, Lozan’ın ise bir hezimet olduğunu söyleyebilmişti. 12 Mart 2012'de İstiklâl Marşı'nın kabul etkinlikleri haftasında bir konferans veren Kadir Mısıroğlu Mehmet Akif'i eleştirirken, “P.....k” demiş, tepkiler üzerine konferansı terk etmek zorunda kalmıştı.

ÇOCUKLUĞUNDAN BAŞLADI

Mısıroğlu’nun Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı yeni değil, çocukluğuna dayanan bir geçmişi var.

1941 yılında, sekiz yaşında, Akçaabat Merkez İlk Mektebi’ne başlıyor. Mısıroğlu’na göre o yıllar “İslâm aleyhtarlığının en şiddetli bir sûrette yürütüldüğü zamanlardı.” 1948’de Ortamektep’e giderken arkadaşlarıyla arasında bir gerilim çıktı. Konu; Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsiyetiydi. Atatürk hakkında söyledikleri okul idaresine taşındı. 15 yaşındayken Atatürk düşmanlığının ilk cezasını almış, okuldan 1 haftalığına uzaklaştırılmıştı.

Okuldan uzaklaştırılması onu öylesine öfkelendirmiş olsa gerek ki, hayatını anlattığı yazısında o olaydan şöyle bahsetti:

“Bu sûretle başlayan yakın tarihimizle alâkalı bir bakış açısı, zamanla gelişecek, hayat ve mücâdelemin hâkim çizgisini teşkil edecekti.”

1950’de Trabzon Lisesi’ne başladı. Okulda söyledikleri, faaliyetleri nedeniyle defalarca disiplin kurulunun karşısına çıktı. Trabzon Lisesi’ndeki macerası okulda bulunan namaz odasındaki bir takvimde Mustafa Kemal Atatürk’ün resmini yırtmasıyla son buldu. Trabzon Lisesi’nden atılmış, liseyi başka okullarda girdiği sınavlarla tamamlayabilmişti.

YURTLARI O KEŞFETTİ

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırdı. İstanbul’da önce akrabalarının yanında, daha sonra Trabzon Liselerinden Yetişenler Cemiyeti’nin yurduna taşındı. Zaman geçti, Cemiyet’in başkanı oldu. Başkanlığı döneminde Cemiyet’e bağlı yurtların sayısı arttı. Yurtlara verdiği önemi şöyle anlatıyor Mısıroğlu:

“Dava yönünden genç insanlarla meşgul olmak için en müsâid müessesenin yurd olduğunu ilk keşfeden benim, desem herhalde yanlış olmaz, o derecede ki mâhud dönme Ahmed Emin Yalman o tarihlerde vatan gazetesinde bu faaliyetimden dolayı aleyhime bir baş yazı yazmıştır.”

Mısıroğlu’nun “keşfettiği” yurtları, daha sonra ise FETÖ kullanacaktı. O yurtlardan yetişen binlerce militan, Cumhuriyet devrimlerine savaş açacak, devleti teslim alacak ve orduya kadar sızacaktı.

Takvimler 1964’ü gösterince karşı devrimci fikirlerini bir kitap olarak yayımlamak istedi ve ilk kitabı “Lozan Zafer mi hezimet mi” piyasaya çıktı. 1970’de kitabın içeriğini genişletmiş, ikinci baskısını yapmıştı. Ancak o kitap “Atatürk aleyhinde işlenen suçlar hakkında kanun”a istinaden toplatıldı. Mısıroğlu’na hapis cezası verildi, ceza 1974’deki afla düştü.

Ancak Cumhuriyet devrimlerine saldırmaya hız vermişti bir kere Mısıroğlu. Bu kez, İstanbul Milli Türk Talebe Birliği’nin Harf İnkılabı konferansında saldırdı devrimlere. Konferansta söyledikleri nedeniyle 7 sene 5 ay hapis cezasına çarptırıldı. Cezanın infazı Eskişehir Sivil Cezaevi’nde başladı, oradan İstanbul Sağmalcılar Cezaevi’ne gönderildi. Daha sonra da Bakırköy Akıl Hastanesi Adli Servis ve Cerrahpaşa Hastanesi Psikiyatri Kliniği’nde devam etti. Cerrahpaşa’dan 1974 affıyla birlikte serbest bırakıldı.

CHP’NİN KAPATILMASINI İSTEDİ

Af çıkmış, hakkındaki davalar düşmüştü. Fazla vakit kaybetmeden işe koyuldu, Sebil dergisini yayımladı. Derginin 8. sayısının kapağına dönemin CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in karikatürü ve CHP’nin 6 okunu koydu. Yayımladığı kapakla CHP’yi solcu olmakla “suçlayıp”, CHP’nin kapatılmasını talep etti.

Dergi, Cumhuriyet’e düşmanlığın merkezi haline gelmişti. “Atatürk aleyhinde işlenen suçlar hakkında kanun” kapsamında dergi hakkında sayısız dava açıldı. Mısıroğlu hapis cezalarından kurtulmak için 1977 Genel Seçimlerinde Milli Selamet Partisi’nden (MSP) Trabzon Milletvekili adayı oldu, seçilemedi. Pes etmedi, 1978 yılında partinin Genel İdare Kurulu’na girdi. 12 Eylül 1980 darbesiyle hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Şeriat özlemiyle yanıp tutuşan Mısıroğlu, tutuklama kararının ardından şeriatla yönetilen bir ülkeye değil, Almanya’ya, Frankfurt’a yerleşti. Oradan da siyasi iltica talebinde bulunduğu İngiltere’ye geçti. 1983 yılında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı. 1991 yılında yapılan değişikliklerle Türkiye’ye yeniden döndü.

HAC PARALARI KAYBOLDU

Kadir Mısıroğlu için din sadece Atatürk’e ve Cumhuriyet’e saldırmak için bir kalkan değildi. Yazarlığının yanında bir de ticaret hayatı vardı Mısıroğlu’nun. 2014 yılında Ortadoğu gazetesi yazarı Yücel Bulut, Mısıroğlu ile ilgili çok konuşulan bir yazı kaleme aldı. Yazar Bulut, 1963 senesinde dönemin tanınmış ilahiyatçılarından olan ve Türkiye’nin ilk Hac ve Umre Organizasyon şirketinin kurucularından Prof. Dr. Mehmet Müftüoğlu’nun Kadir Mısıroğlu’na güvendiğini, yanlarına İhsan Toksarı’yı da alarak “Ortaşark” isimli Hac ve Umre Organizasyon Şirketi’ni kurduklarını yazdı. Bulut’un yazısının asıl önemli kısmı ise şuydu:

“Mehmet Müftüoğlu çok iyi düzeyde Arapça bilmesi nedeniyle Türkiye’den Hacca giden kafilelerin başında yer alır. Müftüoğlu, Hacılarla birlikte Suudi Arabistan’a giderken; şirketin Türkiye’deki işlerini de Kadir Mısıroğlu ve İhsan Toksarı’ya bırakır...

1960’ların Türkiye’sinde oldukça uzun süren bir Hac seyahatine çıkan Mehmet Müftüoğlu bu defa geri döndüğünde her şeyin buhar olup gittiğini fark eder.. Dünyası yıkılmıştır. Her şeyini emanet ettiği Kadir Mısıroğlu ve İhsan Toksarı toplanan Hac paralarını adeta buharlaştırmıştır. Bir türlü hesabı tutturamazlar. Rivayet göre İhsan Toksarı hacıların parasıyla Bebek’te apartman yaptırmış, Kadir Mısıroğlu da paraların bir kısmını buharlaştırmıştır.

Olay Adliyelik olur. Bütün birikimini bir anda kaybeden İlahiyat Profesörü Mehmet Müftüoğlu derhal mahkemeye koşar. Kadir Mısıroğlu ve İhsan Toksarı aleyhine alacak davası açar. Açar ve kazanır da! Ama parasını tahsil etmesi mümkün olmaz. Ahını bırakıp geride, Rahmeti Rahman’a intikal eder.”

ATATÜRK NEFRETİ GÖZÜNÜ DÖNDÜRDÜ

Atatürk nefreti öylesine gözünü kör etmişti ki Mısıroğlu’nun, Bülent Arınç’ı eleştirirken Arınç’ı “Atatürk fotoğrafı önünde ağlarken gördüm” diye suçlamıştı. Elbette Arınç'ın böyle bir şey yaptığına ihtimal vermiyoruz ancak, Mısıroğlu için Atatürk fotoğrafı önünde ağlamak bile kriminal bir suç!

Her 30 Ağustos ve 10 Kasım’da sahneye çıkıyor Mısıroğlu. 30 Ağustos’larda Atatürk’ü küçültmeye çabalarken “Yunan'ı biz 500 sene bir vali ile idare ettik. Yunan'ı yendik diye bayram yapmak bir pehlivanın bir çocuğu yendiği için mükafatlandırılması gibi abesle iştigaldir" ifadelerini kullanıyor.

10 Kasım’larda ise haddini aşıyor. "10 Kasım'da saat 09:05'te kenefe (tuvalete) gidin" ifadelerinin yer aldığı afişi paylaşabiliyor, "Hangi ülkede biri ölünce sokakta insanları bir dakika durduruyorlar? İnsan hakkına aykırı değil mi bu” diyebiliyor.

AKP’NİN FETVACISI OLDU

Oğlu Abdullah Sunusi Mısıroğlu, bir dönem MÜSİAD’ın yönetim kurulu üyeliğini yapmıştı. AKP’den çeşitli yerlere de aday olmuştu. Kadir Mısıroğlu, oğlunu tabi ki yalnız bırakmadı. AKP’nin fetvacısıydı artık. 17 Aralık operasyonlarından sonra gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan’a oy isterken, Müslümanlığı çarpıtmaktan geri durmadı. Mısıroğlu, 17 Aralık’tan sonra ortaya saçılan tapelerin bir an doğru olduğunu düşünsek bile, demişti ve şöyle buyurmuştu:

"Bir adam bu iddiaları kabul etse bile o Müslümansa bu İslami kaideye göre gene Tayyip Bey'e oy vermeye mecburdur. İman bunu emreder İslam bunu emreder hiç kurtuluşu yok. Çünkü bir tarafta küfür var küfür.”

Artık Erdoğan ona “Hocam” diye hitap ediyordu. Mısıroğlu, Erdoğan’ın bu hitabına layık olmak için çok çabaladı. 16 Nisan referandumu yaklaştığında yine ekranlardan “fetva” veriyordu. Diyordu ki:

“Evet'ten yana olmak İslam’ın icabıdır, imanın icabıdır, tarih şuurunun icabıdır. Karşı olanlara bak. Küfür doğru bir işe yönelse bile yanında olunmaz.”

GERİCİLİĞİ SAÇMALATTI

Gericiliği kafasını bulandırmış olsa gerek ki, İkinci Dünya Savaşı’nda bahsederken “Alman harbi devam ederken, Komünist Rusya'da Stalin emretti: 'Kumlara Ayetel Kürsi okuyun. Alman ordusunun üzerine serpelim.' En azından maneviyat takviyesi için komünist bunu yaptırdı” dedi. William Shakespeare'in aslında Müslüman ve isminin "Şeyh Pir" olduğunu iddia etti. Cinlerle iletişim kurabilen kendisi gibi bir insanla karşılaştığını ve Atatürk’ün ruhunu çağırdıklarını, hatta o “seansta” Atatürk’ü sorguladığını dahi iddia etti.

Savaşta ölen askerlerin dininin nasıl tespit edileceğiyle ilgili de şu formülü verdi:

"Harplerde yara bere olmuş, ölmüş bir askerin Müslüman ölüsü mü, gayrimüslim ölüsü mü olduğunu nasıl bilirlerdi bilir misiniz? Bomba atılmış, kıyafeti de parçalanmış mesela, parça parça olmuş. Yüzükoyun düşmüşse kafirdir. Arka üstü düşmüşse Müslüman ölüsüdür. Alıp götürürler. Niye? Müslüman son nefesini verirken sonsuzluğa teveccüh eder."

Örnekler çoğaltılabilir.

Sonuç olarak...

Bir gerici, Cumhuriyet düşmanının kısa portresini çıkarmak istedik.

Din sömürüsünden para kazanan, Milli Mücadele nefretiyle “keşke Yunan kazansaydı” diyebilen, karşı devrimin artığı bir kişi: Kadir Mısıroğlu.



Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Aynı yer aynı olay, biri normal şekilde haberi sunarken diğeri ajitasyon yapıyor. Kocaeli'de sopalı ve silahlı Suriyeli bir grup ev bastı Bir Zamanlar Bahçeli: Bizim sarayla anlaştığımız namertçe söylendi Askeri Öğrencilerin Anneleri Akepe Önünde Toplanmaya Başladı: 'Diyarbakır'dakiler anne de biz değil miyiz?'