Berna Laçin Sözcü gazetesinden Yüksel Şengül'e çok önemli bir ropörtaj verdi.
– Berna Laçin düşündüklerini asla gizlemiyor. Susamıyor, sessiz kalamıyor…
Bünye ile ilgili bir şey bu. Her gün pek çok arkadaşım ‘Bernacığım sussana’ diyor. Susmak istesem de susamıyorum. Sussam gönlüm razı değil, söylesem tesiri yok. İnsanların içinden geçenleri, söylemek isteyip de söyleyemediklerini söylemiş oluyorum.
Berna Laçin böyle dedi ve ekledi: Her gün pek çok arkadaşım ‘Bernacığım sussana’ diyor. Susmak istesem de susamıyorum. Doğru bildiğimi ne olursa olsun söylüyorum. Kim bilir, bendeki belki de bir tür delilik
Yüreğinde ne varsa dilinde, düşündüğü neyse sözünde… Sosyal medya hesabından yaptığı açıklamaları her zaman ses getiren, gündem yaratan Berna Laçin’le Fenerbahçe Parkı’nda buluştuk. Elbette önce memleket meselelerini, sonra tiyatroyu, evliliğiyle kızı Ada’yı ve hedeflerini konuştuk…
– Ünlüler arasında susanların sayısı bir hayli fazla.
Susanlar susmakta çok haklı. Çünkü şu dönemde susmak çok daha kârlı bir şey. Konuşursan başına çok şey gelebiliyor. Uzaktan yakından ilgin olmadığı şeylerle suçlanabiliyorsun. Bu yüzden mülayim, sessiz ve boyun eğen vatandaşlar daha makbul oluyor. Ancak ne olursa olsun kendimi frenlemem mümkün olmuyor. Duyduğum bir söz yalansa mutlaka reaksiyon gösteriyorum, tepki veriyorum.
(Gülüyor) Tepki veremezsem hastalanıyorum, kötü oluyorum. Doğru bildiğimi ne olursa olsun söylüyorum. Kimbilir, bendeki belki de bir tür delilik.
– Doğruyu söyleyen eskiden dokuz köyden kovulurmuş… Şimdilerde gazetesinden, televizyonundan, şirketinden kovuluyor…
Çok doğru… Dönem doğru söyleyenlerin kovulma dönemidir. Mesela ben biraz daha mülayim olsam, hayatımı kolaylaştıracak çok farklı açılımlarla karşılaşabilirim. Oysa doğruyu söylemek bugün vatan borcudur. Gerekirse bedel de ödeyebiliriz.
– Ödeyenler oldu, oluyor. Bunlardan birisi İrfan Değirmenci. Berna Laçin o zaman da sessiz kalamadı…
Yıllardır her sabah İrfan Değirmenci’yi televizyondan izliyorum. İsmail Küçükkaya’yı Fatih Portakal’ı da izliyorum. Onlarla tanışmasam da hepsini çok iyi tanıyorum, seviyorum. İrfan Değirmenci bir anda kovulup işsiz kalınca elbette tepki gösterdim, göstermeliydim. Nevşin Mengü’yü de CNN Türk’ün kapısına koydular. Oysa onlar işlerini sonuna kadar doğru yapan, mesleklerinin hakkını veren insanlardır.
Tek suçları Twitter’dan fikirlerini duyurmaktı… Sonuçları ne olursa olsun herkes fikirlerini, tepkilerini ortaya koymalı ve sessiz kalmamalı. Bu ülkeye yapılacak en büyük kötülük sessiz kalmaktır. Geçende sanatçı arkadaşım Emre Kınay bana şunları söyledi:
‘Her şeye niye tepki gösteriyorsun, çok alemsin. Aslında sen, tam da oluşturulmaya çalışılan topluma uygun bir insansın. Gece hayatın yok, içki içmezsin, sigara kullanmasın. Sen niye itiraz ediyorsun, sussana.’ Canımın istediği kişiyle evli olup, canımın istediği gibi yaşadığım ve konuştuğum için mutluyum ben. İstiyorum ki herkes mutlu olsun. Bir tarafım muhafazakardır ama en radikal çıkışları da ben yapıyorum.
‘BEYİNLERİN KİMYASI BOZULDU’
– O zaman konuşmaya devam…
Derdim saldırmak, hakaret etmek, dövmek değil. Güzel şeyler yapılırsa tebrik de ederim. Ama eleştirdiğim zaman da insanlar bana kızmamalı. Hepimizin eleştirme hakkı var. Demokratik olmayan şeyler fena halde canımı acıtıyor. Çünkü ben demokratik bir ülkede yaşamak istiyorum.
Elbette tepkiler alıyorum. Çoklukla ‘Beğenmiyorsan oraya git’ diyorlar. Orası neresiyse, bilemiyorum. Toplumda müthiş bir kafa karışıklığı yaşanıyor. Beyinlerin kimyası bozuldu. ‘Tarafsın’ diyenler çıkıyor. İyi ama ben kendi tarafımdayım. Benim gibi düşünen halkla aynı taraftayım. Ayrıca her tarafı eleştirebilirim. Hiç kimseye hakaret etmedim, etmem. Eleştiri hakkımı kullanıyorum.
– Herkes ekmek parası derdinde…
Ekmek parası diyorlar ama (gülüyor) bazı arkadaşlarımız iyice abarttı, gözleri doymuyor. Bırakın ekmeği, ekmek yerine pastaneler dolusu pasta yiyorlar. Biraz da yaşananlara tepki gösterseler, seslerini çıkarsalar, eleştirseler. Bir gün paralarınızı koyacak yer bulamayabilirsiniz ama bir de bakmışsınız ki yaşayacağınız vatanınız elden gitmiş. Bugünü kurtarma derdinden sıyrılmamız gerekiyor.
‘BİZİ ATATÜRK ÖZGÜR KILDI’
– Vatan Gazetesi’ndeki Akıl Çelen adlı köşede de yazıyorsun. Ülkede kimi zaman vahim şeyler yaşanıyor. Mesela, 23 Nisan’la ilgili yazın beni çok duygulandırmıştı…
Ben o yazıyı ağlayarak yazdım. Kızım Ada’nın doğduğu gündür 23 Nisan. Çok duygulandım o gün ve ben Ada’ya ne hediye alsam bir kıymeti olmadığını düşündüm. Elbette en büylük hediye Atatürk’ün bıraktığı mirastı ve o elden gidiyordu. 23 Nisan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önderimiz Atatürk’ün, hepimizi özgür kılarak, hayatlarımızı sonsuza kadar değiştirdiği ve çocuklarımıza bayram olarak armağan ettiği gündür.
Arada bir bozulsa da dengemiz, dalgalarla boğuşsa da gemimiz, kırılsa da fırtınalardan kalbimiz, yıkılmayız biz!
Eyyy Büyük Atam, eğer ki biz, açtığın aydınlık, demokratik, laik, özgürlük yolundan yürüyemezsek, bıraktığın tam bağımsız Türkiye’yi çocuklarımıza devredemezsek, miras bıraktığın hakları koruyamadığımız için evlatlarımızın yüzüne bakamayacak kadar acze düşersek; taşa dönelim cümlemiz! Bu utancı yaşamaktan çok korkuyorum. (İkimizin de gözleri yaşarıyor)
Bakın, son 10 yılda, ‘Basın özgürlüğü’ kategorisinde 56 sıra birden geriye düştüğümüzü, hatta sonunda ‘Basın özgürlüğü olmayan ülkeler’ listesine geçtiğimizi biliyor musunuz! Basın özgürlüğünde en sondayız. Dünya üzerindeki tutuklu gazetecilerin yarısı Türkiye’de hapiste. Çok acı, çok endişe verici bu…
TOPLUMUN DERDİ SIKINTISI VARSA SANAT BUNU DİLE GETİRİR
– Gelelim tiyatroya. ‘Hoşgeldin Boyacı’ adlı oyun devam edecek mi?
18 yıldır tiyatrodan uzak kalan Erdal Özyağcılar’la birlikte Zeynep Özyağcılar’ın kurduğu Tiyatro Martı’da üç sezondur Hoşgeldin Boyacı adlı oyunu sergiliyoruz. Seyirci çok sevdi oyunu. Çünkü, insanlar gülmek istiyor, rahatlamak istiyor, yaşanan sıkıntıları unutmak istiyor.
Sanırım dördüncü sezonda da perde açacağız. Yeni sezona yeni oyunla başlamak istiyorum. Televizyondan para kazanıyorum diyerek iyiki tiyatrodan uzaklaşmamışım. Tiyatronun keyfi çok başka.
Berna Laçin, Ulu Önder’e böyle seslendi: “Atam, eğer biz, açtığın aydınlık, demokratik, laik, özgürlük yolundan yürüyemezsek, bıraktığın tam bağımsız Türkiye’yi çocuklarımıza devredemezsek, miras bıraktığın hakları koruyamadığımız için evlatlarımızın yüzüne bakamayacak kadar acze düşersek; taşa dönelim cümlemiz!”
– “Tiyatro bitti” diyenlere inat, tiyatroya ilgi artıyor galiba…
Her zaman böyle olmuştur, baskı ortamlarında sanat büyür ve gelişir. Baskı, yağmur gibi sular sanatı. Toplumun derdi sıkıntısı varsa, sanat bunu dile getirir. Sanatçı, toplumunun sorunlarını bilmek ve sorumluluğunu yerine getirmek zorundadır.
– Televizyon diziden geçilmiyor. Bir dizi de Laçin’den gelebilir mi?
Ada’nın büyümesini bekledim. O bir genç kız oldu, bu sene dizi olabilir. Ancak dizi süreleri çok uzun.
– Tolga Eşiz’le yaşadığın evlilik sanat dünyasında örnek gösteriliyor.
Temmuz ayında 21 yılı doluyor evlilik hayatımın. Ondan önce flört dönemimizi de eklersek 30 sene, bir ömür oldu. 18 yaşından beri Tolga (Eşiz) ile hiç ayrılmadık. Mutlu evlilik şans oldu benim için. Mutlu olmayan kadınlar da bitirsinler evliliklerini. Günümüzde beklentiler çok yükseldi. Allah yaşadığım evliliği nazarlardan saklasın.
– Ada, artık 15 yaşında bir genç kız… Arkadaş gibi misiniz?
Elbette arkadaşça bir ilişkimiz var ama asla arkadaş değiliz. Onun arkadaşa ihtiyacı yok, çünkü bin tane arkadaşı var. Ancak bir tane annesi var. Anneliğimi kimseye kaptıramam (gülüyor).